Spider-Man’i bu kadar popüler yapan şey nedir diye sorarsak eğer, birçok kahramanın aksine hedef kitlesine müthiş uyuyor. Öncellikle genç, normal hayatında sıradan, taktığı maske sayesinde bir sembol ve insanlar kendini onun yerine koyabiliyor. Kimse kendini kolay, kolay Superman olarak düşünemez sanırım. Birçok süper kahramanın aksine, ailesi ve onlara karşı bir bağı var. Kendi hayatını kurmak için uğraşıyor. Diğer kahramanlar gibi nereden geldiği belli olmayan para kaynaklarına sahip değil. Hemen hepimiz gibi, parasını kendi kazanıyor. Hatta bunun için kullandığı yöntem çok eğlenceli. Son yıllarca, özellikle “Civil War” adlı seride, canlı yayında gerçek kimliğini açıklaması gibi, karakteri zedeleyen ve orijinalliğini bozan şeyler yaşanmış olsa da. Hala çizgi roman dünyası için önemli bir karakter. Hakkında yazılacak çok fazla şey var, sırf hayatının gidişatı, klonlanması gibi maceraları için bile sayfalarca yazılabilir. Hemen korkmayın canım, bunları yazmayacağım, ama oyunla ilgili yorumları okumak için biraz daha sabretmeniz lazım...
Şimdiye kadar dünya üzerinde çıkmış her konsol için en azından bir tane Spider-Man oyunu yapıldı. Zamanın efsane konsol halk dilindeki adıyla ‘Kara Kutu’ ya da ‘Ateri’ deki, bir gökdelenin tepesine çıkmaya çalıştığımız ilk Spider-Man oyununu oynayanlar, yenileriyle karşılaştırıp, oyun sektöründeki evrimi bile görebilirler. Diğer kahramanların aksine, Spider-Man PC’lere vefalı davranan birisi. Yakın dönemde piyasaya sürülen tüm örümcek oyunları, PC’ye de çıktı. Bunları, kısaca hatırlatmak gerekirse…
Bizi ağına düşüren oyunlar
İlk olarak 2001 yılında, çizgi romanı baz alan bir Spider-Man oyunu ekranlarımızı süsledi. Zamanına göre gayet iyi bir aksiyon oyunuydu, ancak fazla renkliydi. Human Torch, Black Cat ve Venom gibi çizgi roman karakterleriyle karşılaşıyorduk. Aslında Peter’ın hayatında etkili olan hemen her kişi bu oyunda karşımıza bir şekilde çıkıyordu. Duvarlarda yürümek ve ağlarımızla oradan oraya sallanmak, en önemlisi Venom ile yarışmak müthiş zevkliydi. Değişilik kostüm seçenekleriyle birlikte iyi bir deneyimdi. Bir yıl sonra ise, ilk Spider-Man filminin gösterime girmesiyle birlikte yeni bir oyun daha geldi. Temel konu olarak ilk filmin konusuna odaklanmıştı, Spidy’i ve Peter Parker’ı Toby Macquire seslendiriyordu. Zamanına göre biraz abartı bir sistem istese de, başarılı bir oyundu. Çizgi romandaki düşmanların biraz modernize edilmiş halleriyle savaşıyorduk. Diğer Spider-Man oyununa göre, daha özgür ve iyi bir oynanışa sahipti. Şehrin detayları göz dolduruyordu. Ayrıca hava da süzülme zevkini de az çok vermişlerdi. Tek kusuru, ağlarımızın, bina yerine, gökyüzüne yapışıyor olmasıydı. Örümcek ağlarının aktif bir kullanımı yoktu. 2004 yılında, serinin ikinci filmiyle birlikte, oyunu da piyasaya sürüldü. Bu oyun PC kullanıcıları için tam bir felaket olmuştu. İlk oyundaki gibi bir oynanış ve daha iyi bir oyun bekleyenler, hayal kırıklığıyla karşılaştı. Yapımcılar PC versiyonunu konsollardan farklı yapmaya çalışmıştı. Ancak işin altında kalkamamışlardı. Mouse ağırlıklı interaktif bir oynanış hedefleyen yapımcılar, daha çok kalas ya da kütükçe bir oynanış tarzı geliştirmişlerdi. Ancak yaşça küçük olan oyuncuları tatmin edecek bir yapısı vardı. Mouse ile belirli noktalara nişan alıp, Manhattan şehrinde sözde özgürce dolaşıyorduk. Hiçbir çevikliği olmaya Spider-Man harmandalı oynar gibi hareketlerle, gök delenlerin arasında dolaşıyordu. Bu oyun yüzünden gerilen bünyelere 2005 yılında ilaç gibi Ultimate Spider-Man oyunu geldi. Çizgi romansal grafikleri ve özgürlükçü bir oynanış stiline sahipti. Her ne kadar ülkemizde pek bilinmeyen Ultimate evreninde geçtiği için, herkese hitap etmese, gayet güzel bir aksiyon oyunuydu. Hem Spider-Man hem de Venom’u oynayabiliyorduk. Tüm bu oyunlar içerisinde ilk kez, gökyüzünde süzülüyormuş, hızlıca gökdelenler arasında dolaşıyormuş hissine kapılıyorduk. Oyunun kusurları çoktu, ama herkesin aklındaki Spider-Man tarzı da hemen, hemen buydu. İstersek, etrafta dolanırken, şehirde çıkan olayları hallediyorduk, istersek de, ana hikayeye devam ediyorduk.
Evet, şimdi sıra esas konumuz geldi. Spider-Man 3, kendinden önce gelen tüm oyunların karışımı. Ultimate Spider-Man’deki özgürlük, Spider-Man 2’deki interaktiflik ve Spider-Man 1’deki oynanış. Hemen söylemek istiyorum ki, bir aksiyon oyunu için fazlasıyla yüksek bir sistem istiyor. Ne yazık bu yönüyle, birçok orta düzey PC oyunsunun canını yakacak. Yeni Nesil konsolların grafiklerini kullandığı için, böyle bir durum ortaya çıkmış.
Büyük şehirde yaşam zor
Spider-Man 3, istediği sistemi sonuna kadar kullanıp bize devasa yaşayan bir şehir sunuyor. Biz binalara tırmanırken ya da etrafta hoplarken, insanlarda kendi yaşamlarını sürdürüyorlar. Biz şehirde dolaşırken, gökdelenlerin camlarına, gökyüzünden görüntüler yansıyor. Artık iki örümcek ağını kullanabiliyoruz. Burada ki en büyük farklılık şehrin dizaynın da karşımıza çıkıyor. Gökdelenler gerçekten, o kadar büyükler ki, kendimizi aşağıya doğru çivileme bir şekilde bıraksak bile, yere çakılmamız en azından 10-15 saniye alıyor. Yere düşüyormuş ve havada süzülüyormuş hissi nihayet bu oyunda kendini gösteriyor. Ağımızı fırlattığımız zaman, hemen en yakındaki gökdelene yapışıyor. Buradaki ses efektleri direk filmden alınmış ve müthiş detaylı. Önce ağın fırlama ve yapışma sesi geliyor, daha sonra ise yavaş, yavaş gerilme seslerini duyuyoruz. Bundan sonra ileriye doğru hareket edebiliyoruz. Oyunun getirdiği başka bir yenilik ise, bu yolculuklar sırasında kullanılan dinamik kamera açıları. Hareket ettiğimiz tarafla birlikte kamer açıları da otomatik olarak değişiyor. Ayrıca Spidy artık daha çevik ve diğer oyunlarda olan, Tarzan gibi bir sallanma yerine, kendine yakışır şekilde akrobatik hareketler yapıyor. Bu iki özellik hem görsel olarak hem de oynanış bakımından, insana büyük bir haz veriyor. Ayrıca, bir yandan da üzerinden geçtiğimiz mekanların neresi olduğunu, oyun bize yazıyla söylüyor. Bu oyunu yeterince oynayan birisi sanırım kolay, kolay Manhattan’da kolay kolay kaybolmaz...
Spider-Man’in hızını oynanış sırasında hissedebiliyoruz. Mesela koşarken, bariz şekilde diğer canlılara kıyasla daha hızlıyız. Ya da binalar arasında örümcek ağlarımızla yolculuk ederken, bir yüzümüze rüzgar çarpmadığı kalıyor. Ancak bazen, bu kadar hızlı giderken, balkonlara ya da binaların sivri kenarlarına çarpabiliyoruz. Ya da kontrolümüzü kaybedip yere düşebiliyoruz. Artık binalara tırmanırken de zıplayabiliyoruz. Bu çok zevkli bir şey, koca bir gökdelene 4-5 zıplayışta çıkabiliyoruz. Ayrıca kontrol edebildiğimiz kamera açılarının da sınırı yok gibi. Gerçi diğer oyunlarda da hemen böyleydi, ama bu sefer grafikler çok güzel olduğu için daha bir göze hitap ediyor bu özellik. Bayrak direklerine bile tırmana bildiğimizi eklemek istiyorum. Evet, yeni güçlerimizi keşfettikten sonra, şimdi de Spider-Man olarak nasıl yaşadığımızı görelim. Bir çatının tepesine çıkıp biraz dinlenelim. M tuşuyla harita açılıyor. Buradan aktif olan, yan ya da ana görevlerden bir tanesini seçiyoruz. Ekranda mavi bir işaret çıkıyor ve bu görevin olduğu yere gitmemiz için bizi yönlendiriyor. Gerekli noktaya girince de, konuyu ve olayı anlatan bir sinematik ile karşılaşıyoruz. Spider-Man 3’ün oyununda, Kirsten Dust dışında herkes kendi karakterini seslendirmiş...
Farklı bir ortamda tanıdık yüzler
Spider-Man 3 filmin oyunu olabilir, ama çizgi romandan ve Marvel evreninden çok tanıdık yüzler de karşımıza çıkıyor. Sandman, Green Goblin 2 ve Venom gibi filmdeki düşmanları dışında, Kingpin, Lizard ve Kraven The Hunter, Rhino, Scorpion gibi karakterler oyun boyunca karşımıza çıkacak düşmanlar içerisinde. Özellikle erkek fanatiklerin sevgilisi, Black Cat’de Spidy’i bu macerasında yalnız bırakmamış. Ana görevler dışarısında, Manhattan semalarında, özgürce dolaşırken, başını derde sokan insanlara da yardım edebiliyoruz. Bir suç olduğu zaman interaktif bir şekilde bize haber veriliyor. Bu tarz olayları çözmek, Spider-Man’in günlük hayatının bir parçası. Oyundaki görevler, bunu kurtar, bunu döv tarzı değil. Bazen fotoğraf çekmek gibi eğlenceli görevleri de alabiliyoruz. Özel olarak düzenlenmiş dövüş sistemi ise oyunun en büyük gizli silahlarından. Spider-Man onlarca değişik kombo yapabiliyoruz. Fanatiklerin hoşuna gidecek olan bir yenilik ise, örümcek ağı da artık en önemli silahlarımızdan birisi. Mesela, havaya zıplayıp, ağlarımızla bir düşmanı havaya çekebiliyoruz, ayrıca yere düşene kadar onu dövebiliyoruz. Bu hareket benim favorilerimden birisi. Düşmanlara ya da etraftaki eşyalara, örümcek ağı atıyoruz, daha sonra ise onları etrafımızda çevirip güç alarak, başka bir düşmanın üzerine fırlatabiliyoruz. Üzerimize hızlı bir düşman geldiği vakit, örümcek ağını kullanıp kendimizi yukarı ya da sağa sola çekebiliyoruz. Bu özellikle boss dövüşlerinde çok işe yarıyor. Ayrıca, yine örümcek ağının kullanıp, çeşitli uçan tekme ya da uçuk kombo hareketleri de yapabiliyoruz. Yaratıcılığımız doğrultusunda, sınırsızız bu konu da...
Mause ve klavye ile gayet rahat bir kontrol sağlanabiliyor, ama yine de joypad ile oynamak daha kolay. Oyun içine gizlenmiş birçok bonusu açmak için token ya da bildiğimiz adıyla jeton toplamamız lazım. Ultimate Spider-Man’de de vardı bu özellik. Yeni kombolar dışında, örümcek ağıyla yapılacak yeni hareketleri de bunlar sayesinde açabiliyoruz. Spider-Man 3, bize toparladığımız tokenları ve şehir içindeki suç oranının istatistiklerini veren, bir oyun özeti menüsüne de sahip.
Filmlerin belki de en ilgi çekici sahnesi olan ama oyunlarda bir türlü karşımıza çıkmayan, örümcek refleksleri, nihayet kontrolümüz altında. Çok sıkıştığımız zaman Q’ya basıp, örümcek reflekslerimizi harekete geçiriyoruz. Bu sayede zaman yavaşlıyor ve belirli bir süre istediğimiz gibi hareket edebiliyoruz. Eğer ağ atmaktan ya da koşmaktan sıkılırsanız, şehrin sorunları sizi gererse. Gidip yüzebiliyoruz da. Hutson nehrinde kısa bir yüzüş sinirlerinizi yatıştıracaktır.
Siyah bu yıl çok moda
Spider-Man 3’ün en beklenilen kısmı, ünlü siyah kostümü yani simbiyot ile birleşmesiydi. Çizgi romanlar da, ‘Secret War’ adlı, özel seri de ilk olarak karşımıza çıkıyordu bu kostüm. Spider-Man’in kostümü yırtılınca, mecburiyetten bu siyah kostümü kullanmıştı. Hiçte küçümsenmeyecek bir zaman çizgi romanlarda Spider-Man’i yeni siyah kostümü ve ona verdiği yeteneklerle gördük. Fanatiklerin büyük tepkisini çeken bu radikal değişikliğin esas nedeni ise zaman içerisinde karşımıza çıktı. Bu aslında bir kostüm değil, ortak yaşam formuydu. Yaşayabilmek için başka bir canlıya ihtiyacı vardı. Birleştiği zaman, önce o canlının özelliklerini taklit ediyor daha sonra zamanla, kendi karakterini ve DNA’sını üstün kılarak tüm kontrolü ele geçiriyordu. Symbiot’un kişiliği ise kötüydü, bencil agresif ve sadece kendi üstün gelecek şekilde davranıyordu. Zamanla bu karizmatik kostüm içerisinde Peter Parker’da o hale gelmeye başladı. Neyse ki, tam zamanında Fantastic Four’dan Reed Richards’a gidip, bu kostümden kurtuldu. Yoksa sevgili kahramanımız, yüzyılın suçlularından birisi olacaktı. Ancak daha sonra kostüm kaçıp, o sıralar Peter’ın en kıl olduğu insanla, Eddie Brock ile birleştiler. Eddie Brock’un öfkesi ve nazsız yapısı sayesinde, Venom adlı canavar ortaya çıktı. Eddie her şeyi kabul edince, Symbiot tam bir birleşme gösterip, daha güçlü hale gelmiştir. Üstelik uzun süre Spider-Man ile birleşik kaldığı için, onun DNA özelliklerini kopyalayıp, örümcek güçlerinin hemen hepsini de sahip bir düşmandı...
Oyunda ve filmde hikaye biraz daha farklı, tabii ki bunu anlatmayacağım. Ancak Spider-Man siyah kostüme sahip olunca, büyük bir değişiklikte geçiriyor. Öncellikle, gücü ve çevikliği daha da artıyor. O kadar hızlanıyor ki neredeyse kontrolsüz hale geliyor. Siyah kostümün komboları ise daha saldırgan. Ayrıca, yeni bir özellik olarak Rage Meter – öfke ölçer – eklenmiş. Yeterince sinirlenince Spider-Man bariz şekilde cinnet geçiriyor. Etrafımıza bir gelenek olarak sinirlenince kırmızı öfke kıvılcımları yaymaya başlıyoruz. Bu animasyon bence gereksiz ve gerçekçiliği öldürüyor. Neyse, öfkelenince artık gücümüz ve hızımız abartı sınırlara ulaşıyor. Peş peşe attığımız yumrukları gözlerimiz seçmekte zorlanıyor. Bu karakter ve hareket değişikliği sanki başka bir karakter oynuyormuşuz gibi bir his veriyor. Bir fiyatına iki Spider-Man diyebiliriz bu duruma. Ayrıca Siyah kostüm sayesinde daha dayanıklı hale geliyoruz. Eskiden bir araba sopa yiyince ölüyorsak, artık bir kamyon sopaya bana mısın demiyoruz...
Bazı özel, aksiyon sahnelerinde oynanış tümüyle değişiyor. Daha önce Fahrenheit oyununda gördüğümüz, gerekli tuşlara zamanında basma, tarzında bir hal alıyor. Buralara kontrol tam olarak biz de değil. Zamanında tuşlara basarsak eğer, Spider-Man hareketlerini yapıyor. Bunun içinde biraz hızlı olmamız lazım. Bunları başarırsak görsel olarak güzel şeyler çıkıyor karşımıza. Oyuna renk katsın diye mi konulmuş yoksa bir sonraki Spider-Man projeleri için bir nabız yoklaması mı bilmiyorum. Şahsen benim hoşuma gitti. Aslında bir bakıma kötü yanı ise, oyun içerisindeki bu kontrol karmaşası her oyuncunun üstesinden geleceği bir tarzda değil...
Toparlamak gerekirse Spider-Man’in bu seferki, PC macerası oyunculara biraz pahalıya patladı. İstediği yüksek sistem, kontrol için gerekli tuşların yoğunluğu, ayrıca arada sırada karşımıza çıkan ve resmen joy pad sattırmak için yapılmış kontrol hataları, canımızı sıksa da, tüm bunlara deyecek kadar zevkli bir oyun. İlk kez kendimi tam anlamıyla Spider-Man gibi his etiğimi söyleyebilirim. Yeni Nesil konsol grafikleri nedeniyle şu anda sisteminiz yetmiyorsa, yeni bir PC aldıktan sonra mutlaka deneyin.
YOK